Son bir haftadır Türkiye’de yaşanan gelişmeler, Cumhuriyet’in temel ilkelerini tartışmaya açan ve devletin üniter yapısına yönelik baskıları görünür kılan bir tablo ortaya koyuyor.
Eleştirenlere hızla etiketler yapıştırılıyor; “ırkçı”, “faşist”, “barış karşıtı” gibi sıfatlarla tartışma alanı daraltılıyor. Oysa mesele, bir sürecin adı değil, ülkenin bütünlüğüdür.
Kandil’den Gelen Talepler
PKK’nın Kandil kanadından yapılan son açıklamalarda, Öcalan’ın serbest bırakılması ve anayasaya etnik statü eklenmesi yönünde talepler dile getirildi.
Sürecin, terörün sonlanması için değil, devletin yapısının yeniden tanımlanması için bir baskı aracına dönüştüğü yönündeki kaygılar giderek güçleniyor.
Devletin bu taleplere karşı net bir tutum koyması gerektiği açıktır.
Cizre’deki Karşılama Tartışması
Barzani’nin Cizre’de resmî tören benzeri bir şekilde karşılanması, yabancı bir siyasi aktörün Türkiye’nin doğusunda sembolik bir güç gösterisine dönüşmüş durumda.
Tören sırasında sarf edilen “Biz Kürtlüğü sizden öğrendik” ifadesi ise kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Türkiye’nin etnik temelli ayrışmalara değil, tüm vatandaşlarını kapsayan ortak bir kimliğe ihtiyacı olduğu yeniden hatırlatılmalı.
Papa’nın Ziyareti ve Dini Semboller Tartışması
Papa’nın İznik’te ayin yönetmesi, dini özgürlük çerçevesinde değerlendirilebilse de Türkiye’nin tarihsel hafızası ve bölgesel hassasiyetleri nedeniyle tartışmaya açık bir konu olarak öne çıktı.
Sultanahmet ve diğer sembolik mekânların ziyaret edilmesi de benzer şekilde kamuoyunun dikkatini çekti.
Bu adımlar, toplumda “sembolik alanlar üzerinden mesaj veriliyor mu?” sorusunu gündeme getiriyor.
ABD Büyükelçisinin Açıklaması
ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için tarih vermesi ise diplomatik usuller açısından ayrıca ele alınmalı.
Türkiye’nin iç egemenlik alanıyla ilgili bir konu hakkında yabancı bir diplomatın takvim açıklaması, haklı olarak tepkiye yol açıyor.
Bu, karar mekanizmasının kimde olduğuna dair soru işaretleri doğuruyor.
Topluma Düşen Sorumluluk
Bütün bu gelişmeler bir araya geldiğinde, Türkiye’nin hem dışarıdan hem içeriden yönelen baskılarla sınandığı açıkça görülüyor.
Eleştirel milliyetçiliğin kriminalize edilmesi, toplumsal refleksleri zayıflatıyor.
Sağduyu sahibi herkesin, fanatikleşmeden ama çekinmeden görüşünü ifade etmesi gerekiyor.
Cumhuriyet, sadece bir tarih değil; bir devlet aklı ve bir toplumsal sözleşmedir. 1071’den 1923’e, oradan bugüne uzanan bir yürüyüşün mirasıdır.
Bugün yaşananları ciddiyetle okumak, panikle değil akılla hareket etmek, ama aynı zamanda rehavete kapılmamak hepimizin görevidir.
Türkiye’nin geleceği ne teslimiyetle korunabilir ne de duygusal kopuşlarla.
Gerekli olan şey, açık bir bilinç ve güçlü bir toplumsal iradedir.
Önce vatan
Yorumlar