Bilim devleti, özgür birey demektir.
Özgür birey sorgular.
Sorgulayan toplum ise otoriter düzenlerin en büyük düşmanıdır.
Teknoloji üreten, büyük pazar gücü olan, bölgesel dengeleri kendi lehine değiştirebilen, “yönetilebilir ülke” olmaktan çıkan bir Türkiye, bazı iç ve dış aktörlerin hiç işine gelmez.
Bu yüzden bilinçli bir “bilinç törpüleme” operasyonu yürütülüyor gibi.
23 yıl boyunca Türkiye’de yaşadığımız ekonomik enkaz, eğitimdeki çürüme, hukukun fiilen askıya alınması, tarikatların devlet kapılarında kuyruk oluşturması, medyanın teslimiyeti, yalanın resmî iletişim dili hâline gelmesi…
Tesadüf değil.
Bunlar sanki birer “hata” değil.
Eğer bunlar bir projeyse, projenin stratejik hedefi basittir:
Atatürk’ün kurduğu bilim devletini yok edeceksin.
Tarih kitaplarını değiştireceksin,
Atatürk’ü itibarsızlaştıracaksın,
Kemalizm’i “tehlikeli ideoloji” diye damgalayacaksın,
Laikliği rafa kaldıracak düzenlemeler yapacaksın.,
Diyaneti ideolojik aygıta dönüştüreceksin,
Liyakat yerine sadakati ödüllendireceksin.
İş, sadece iktidarla da sınırlı kalmayacak.
Sözde muhalefete, çoğu zaman direncini kırmayı ve teslimiyeti normalleştirmeyi tercih ettireceksin.
Böyle yaparak projeni kesintisiz ilerleteceksin.
Projeni ilerletirken de yalanı en sofistike yönetim tekniği olarak kullanacaksın.
Gaz bulduk!
Petrol bulduk!
Uçak yaptık!
Üç dakikada konut!” gibi sözler diyeceksin.
Amacın, toplumu ümit komasına sokmak, gerçekleri gizlemek, kitleleri kontrol altında tutmak olacak.
En son “Hayat pahalılığını çözeceğiz” sözü ise açık bir itirafın olacak: bu krizi yaratan sen değilmişsin gibi davranarak, bugün için çözme vaadinde bulunacaksın.
Yani “Biz yaptık, yine biz çözeriz” diyeceksin.
Masala fakirlik tesadüf değildir.
Fakir insan sorgulamaz, örgütlenemez, sokağa çıkamaz, hak talep edemez.
Fakirlik, bazı recimlerin en sağlam güvenlik mekanizmasıdır.
Bugün geldiğimiz nokta;
Parlamenter sistem etkisizleştirildi,
Kuvvetler ayrılığı çöktü,
Anayasa askıya alındı,
Hukuk saraya bağlandı,
Tarikatlar devlete yerleşti.
Bu devlet, Atatürk Cumhuriyetinden, dinci otoriter bir tarikat koalisyonuna doğru gidiyor.
Bu yaşadığımız tablo sanki bir kaza değil, soğukkanlı bir rejim mühendisliğinin sonucuymuş gibi duruyor.
Laik devleti yıkmak, Atatürk devrimlerini ortadan kaldırmak, Türkiye’yi yıkmak demektir.
Çünkü bu cumhuriyet, eğitimden ekonomiye, hukuktan toplumsal yaşama kadar bütün kurumlarını o devrimler üzerine inşa etmiştir.
O temeller söküldüğünde hiçbir şey ayakta kalamaz.
Yorumlar