Toplum olarak en çok övündüğümüz değerlerimizden biri aile bağlarımız ve büyüklerimize olan saygımızdır.
Ne var ki, hızla yaşlanan bir ülke gerçeği ile modern yaşamın getirdiği koşullar birleşince, bu kadim değerin pratikte ne kadar zorlandığını acı bir şekilde görüyoruz.
Türkiye’de yaşlı bakımı, artık yalnızca ailelerin omuzlarına yüklenemeyecek kadar büyümüş, görmezden gelinemeyecek ulusal bir sorun haline gelmiştir.
Değişen Yapı, Artan YükBundan on yıllar önce, geniş aile yapısı içinde yaşlılar, evin doğal bir parçasıydı.
Bakım, sevgi ve fedakârlıkla harmanlanmış, kuşaklar arası bir görevdi. Ancak artık çekirdek aile yaygınlaşıyor, kadınlar da iş gücüne katılıyor ve dikey mimari, yani apartman kültürü, komşuluk bağlarını zayıflatıyor.
Büyük şehirlerde yaşayan çiftler, hem kendi hayatlarını sürdürmek hem de hastalanan, bakıma muhtaç hale gelen ebeveynlerine yeterli ilgiyi göstermek arasında eziliyor.
Dahası, yaşlı nüfusumuz hızla artarken, bakıma ihtiyaç duyanların oranı da yükseliyor. Ne yazık ki, bu büyüyen ihtiyaca cevap verecek nitelikli ve erişilebilir hizmetler aynı hızda gelişmiyor.
Sayı Az, Kaygı YüksekHuzurevleri ve bakım merkezleri bir çözüm olmalı, değil mi? Oysa durum ortada: Ülke genelindeki kamu ve özel huzurevi sayısı, bakıma muhtaç milyonlarca yaşlımızın çok küçük bir kısmına yetebiliyor.
Buralara kabul edilmek zor, üstelik pek çok vatandaşımızın geliri bu hizmetlerin maliyetini karşılamaya yetmiyor.
Daha da vahimi, halkımızın bir kısmı kurum bakımına güvenmiyor. En büyük endişe: ilgisizlik ve kötü muamele görmek. Bu, sadece bir tesis yetersizliği değil, aynı zamanda etik ve denetim sorunudur.
Yaşlısını bir kuruma emanet etmek zorunda kalan aileler, Acaba güvende mi?kaygısıyla yaşamak zorunda kalmamalı.
Her yaşlımız, mümkünse yerinde yaşlanmak ve kendi evinde, kendi mahallesinde kalmak ister. Bu, hem psikolojik olarak daha sağlıklı hem de kültürel olarak bize daha yakındır.
TÜİK verilerine göre binlerce yaşlımız evde bakım desteğine ihtiyaç duyarken, bu hizmeti alabilenlerin oranı hâlâ çok düşük.Devlet, aileye maddi destek sağlasa da, bu yeterli değil. Evde bakım sadece maddi yardım demek değildir.
Eğitimli, nitelikli bakım personeli ihtiyacı çok büyük. Yaşlı Bakımı teknikerlerinin ve diğer profesyonellerin istihdam sorunları çözülmeli, bu meslek cazip hale getirilmelidir.
Ayrıca, bakımı üstlenen aile üyelerinin tükenmişliğini önleyecek psikolojik ve sosyal destek mekanizmaları kurulmalıdır.
Yaşlı bakımı, ne bireysel bir kaderdir ne de sadece bir sağlık meselesi. Toplumsal bir sorumluluktur.
Sadece yatılı kurumlar değil, Gündüzlü Yaşlı Bakım Merkezleri, yaşlı yaşam evleri ve tam donanımlı Evde Bakım Hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır.
Huzurevlerinde ve evde bakımda personel niteliği artırılmalı, kötü muameleyi önlemek için denetimler sıkılaştırılmalı ve etik kurallar titizlikle uygulanmalıdır. Huzurevlerinde ilgi ve sevginin ön planda olduğu bir kültür oluşturulmalıdır.
Bakım hizmetlerinin yaşlının gelir durumuna göre oranlanması ve maliyetin devlet tarafından daha fazla sübvanse edilmesi şarttır. Hiçbir yaşlımız onurundan ödün vermemelidir.
Yaşlılarımıza hak ettikleri değeri ve konforu sunmak, sadece insani bir görev değil, aynı zamanda geleceğe yapılan bir yatırımdır. Çünkü hepimiz bir gün yaşlanacağız.
Onların refahı için gösterdiğimiz çaba, aslında kendi geleceğimizin güvencesidir. Bu, kültürümüzün bize öğrettiği, ancak modern dünyanın unutturmaya çalıştığı en temel hakikattir.
Bu devasa sorunu çözmek için topyekûn bir seferberlik başlatmalıyız. Yoksa, geleneklerimizden aldığımız gücü yitirerek, yaşlısına bakamayan bir toplumun vicdan yükü altında ezilmeye devam edeceğiz.
Unutmayalım ki bizlerde yaşlanacağızEmpati yapalım
Esen Kalın,
Yorumlar