Bir ülke düşünün ki toprağı bereketli, çiftçisi çalışkan…
Ama o ülke, gıda ithalatçısı haline geliyor. Kendi çiftçisini desteklemek yerine dışardan buğday, arpa, ayçiçeği ve hatta saman alıyor.
O ülke Türkiye.
Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün son raporları ve sahadan gelen çığlıklar, Türkiye tarımının artık yapısal bir kriz içinde olduğunu açıkça gösteriyor. Çiftçi, artan maliyetler altında eziliyor, üretimden çekiliyor.
Tarım politikaları, günü kurtaran geçici pansumanlarla değil, vizyoner bir planlamayla ele alınmazsa, bu ülkenin sadece çiftçisi değil, tüketicisi de büyük bir bedel ödeyecek.
Girdi Enflasyonu, Üretici Enflasyonu Değil: Zarar
Mazot 10 liraydı, şimdi 52 lira. Gübre fiyatları 4 katına çıktı. Tohum, ilaç desen döviz kuruyla yarışıyor. Üretici bu artışları ürün fiyatına yansıtamıyor çünkü ya ithalatla fiyat kırılıyor ya da tüccar fiyatları baskılıyor.
Sonuç: Çiftçi çalıştıkça zarar ediyor.
Yüz binlerce çiftçi Çiftçi Kayıt Sistemi'nden (ÇKS) çıkıyor, tarlayı bırakıyor. Genç nüfus zaten köyde kalmıyor. Tarımda çalışan nüfus, yaşlı, borçlu ve umutsuz. Ama devlet ne yapıyor?Destekler ya geç geliyor ya da büyük üreticilere gidiyor. Küçük çiftçi sistem dışına itiliyor.
İthalatla Tarım Olmaz
Tarım Bakanlığı yıllardır ithalatla fiyatları baskılamaya çalışıyor. Mısır hasadı başlamadan ithalat serbest bırakılıyor. Buğday üreticisi ürününü satamadan TMO depoları doluyor çünkü dışardan daha “ucuz” geliyor. Evet, belki şehirde fiyatlar biraz düşüyor ama üretici toprağından kopuyor.
Bu yolun sonu yok. Bir ülke, gıda güvenliğini başka ülkelere emanet edemez.
Bugün savaş, iklim krizi, kuraklık gibi küresel riskler giderek artarken, kendi çiftçisini yaşatamayan bir ülkenin geleceği yoktur.
Tıpkı ekonomideki “zombi şirketler” gibi, tarımda da zombi politikalar uygulanıyor. Çiftçi iflas etmesin diye geçici destek veriliyor ama sürdürülebilir üretim ortamı sunulmuyor.Borcu borçla çevirmekten, krediye krediyle tutunmaktan başka bir seçeneği kalmıyor üreticinin.
Bu, sadece bir ekonomik model krizi değil, bir gelecek vizyonu eksikliğidir.
Çünkü tarım sadece ekonomik bir faaliyet değil; gıda egemenliği, istihdam, kırsal yaşam, iklim direnci gibi onlarca stratejik meseleyle iç içedir.
Ne Yapmalı?
Artık günübirlik çözümler değil, cesur reformlar zamanı:
Girdi maliyetleri sübvanse edilmeli (mazot, gübre, tohum).
Tarım destekleri GSYH'nin %1’ine çıkarılmalı ve küçük üreticiye öncelik verilmeli.
Kooperatifçilik yeniden ayağa kaldırılmalı, pazarlama zinciri kısaltılmalı.
Genç çiftçiye teşvik, kırsalda yaşamı cazip hale getirecek sosyal politikalar uygulanmalı.
İthalat politikasında arz güvenliği ile üretici refahı arasında denge kurulmalı.
Toprakla Bağını Koparan Bir Toplum Aç Kalır
Türkiye hâlâ kendine yeter bir tarım ülkesi olabilir. Ama bu, çiftçiyi yaşatarak, onu üretimden koparmayarak mümkündür. Tarım artık bir kenar başlığı değil, bir milli güvenlik meselesidir.
Eğer tarım politikaları bu bilinçle ele alınmazsa, yakında marketteki fiyat değil, raftaki boşluk tartışılır hale gelir.
Toprak uyur ama unutmaz.
Bugün desteklemediğiniz çiftçi, yarın toprağa küser.
Ve o gün geldiğinde, hiçbir ithalat gemisi bu ülkeye güven getirmez.
Yorumlar